Devrim ile karşı‐devrim mücadelesinde reformist siyasetin güncel rolü üzerine

924

21 yüzyıl, Uluslararası Komünist Hareket (UKH) nezdinde post‐modern liberal saldırıların daha yoğunlaştığı bir yüzyıl olması hasebiyle geride bıraktığımız 20 yıllık toplumsal hareket pratikleri incelendiğinde reformizm belirli ölçülerde özne rolünü üstlenmiştir. Belirleyici olanın refomist siyaset olduğunu söylemek kuşkusuz toplumsal mücadelenin kazanımlar elde edememesi yahut elde edilen kazanımların siyasal iktidarı değiştirebilecek örgütlenmelere gidemeyişiyle somutlamak yerinde olacaktır. Sosyal hareketleri sivil toplumculuk ile
ehlileştirmeye ve onları sosyal, ekonomik, ekolojik, kimliksel vb. alanlarda birbiri ile olan sınıfsal ilişkisini görmezden gelen sorunu sistem sorunu olmaktan çıkaran ve sistemiçileştiren bir salgına dönüştürmüştür.
Günümüz siyasetinin biz ortodoks marksistlere yöneliminin ve deyim yerindeyse çözümü kapitalizmin alt‐üst edilişinde arayanları marjinal gibi gösteren bu sınıf karşıtı saldırının kendisiyle hesaplaşmaya girmek bugün açısından komünist‐sosyalist dinamiklerin esas görevlerinden birini tayin etmektedir. Sosyal ve sınıfsal pratikleri sınıf işbilikçisi olan bu ideolojiye kaptırılan toplumsal hareketin önderliğinin geri dönüşü nasıl tesis edilecek ? Esas soru bu.  

UKH’in  İkinci Enternasyonal’de hesaplaştığı bir çizginin eliyle, tarih okuması zayıf olmayan lakin komünist hareketin gerilemesinden doğan boşlukla özetlenebilecek revizyonist bir “post‐modern marksizm” yaratılmakta. Günümüz temsilcileri açısından her yerde açıktan olmasa dahi sırtını teorik ve pratik olarak sınıfa ve sınıf mücadelesine dönmekte olan post‐modern marksizmi reformizmin içimizdeki yansıması görmek kuşkusuz bu uzlaşmacı küçük‐burjuva anlayışın nasıl vuku bulduğunu anlamak olacaktır. Sosyalizm ve sınıf mücadelesini salt ekonomik meseleye indirgeyen ve ulus‐milliyet, ataerki, ekoloji, akademi, sağlık, bilim, sanat, azınlıklar vb. alanlarda söz ve üretimin sınıfsal meseleden bağımsız olduğunu düşünen bu anlayış esası itibari ile toplumsal mücadelenin birleşmemesine hizmet etmektedir.

Dün olduğu gibi günümüz siyasetinde reformizmin düzeniçi siyaset sahnesinde varlığı gayet anlaşılırdır.
Lakin siyasal iktidarı hedeflediğini söylemekte bir beis görmeyen düzeniçi komünizm‐sosyalizm iddiası kuşkusuz devrim ve sosyalizm mücadelesi yürüten öznelerin karşısında konumlanmak ve sistem dışı esas örgütlenmelerin altını oymaktadır. İşte bu fazlalık dikkat edilmesi gereken, günden güne komünistleşmenin yerini sivil toplumculuğa bırakan, esas ve tali diyalektiğinde bütün övgüyü ve propogandayı taliye iade eden bir yer tutmakta. Komünistler nezdinde böyle aleni bir komünistlik söz konusu olamaz, olmamalıdırda. Komünistler öz örgütlenmelerin devrimde ki rolünü yadsımadan bu alanların bir bütününde kitlelere temas edecek esas mücadeleye kanalize edecek parti ve komite çalışanlarıdır. Oysa devrimci harekette bugün her “Komünist Parti”nin bir yasal öz örgütlenmeler zinciri bulunmakta. Sendikaları, kadın ve lgbtiq+ örgütleri, sanat merkezleri, bölge dernekleri vb. şeklinde çoğaltmak mümkün. Durum, içler acısı. “En gerici sendikada dahi örgütlenme” talimatını dillerinden düşürmeyen devrmci kurumların kitlelerden kaçıp kendi dükkanlarını açmaları, işte bu toplumsal mücadeleye önderlik edecek güçlerin marjinalleşmesinde çok büyük etken.
Reformizm ile mücadele etme noktasında kaba bir yaklaşım kuşkusuz “ben gericilerle ve reformistlerle aynı yerde olmam” diyerek
kendisini açık hale getirmek ve yazılarında her gün “düzeni yıkacağını” beyan etmek. Bu tarz bir reformizm karşıtı düzeniçileşme tehlikelidir, sözünüz ne kadar doğru olursa olsun.
Bunlardan hareketle esas yabancılaşmanın özünü komünist hareketin bugününde aramanın doğru olacağını görmek gerekmekte. 
Şartların devrim için her zamankinden daha da olgunlaştığını yazanların bolşevik bir partiyi
kurumsallaştıramaması, kitlelere dokunamıyor‐politika taşıyamıyor üretemiyor ve günden güne bilimsel sosyalizm fikrinden uzaklaşıyor oluşu sorunun esasını teşkil ediyor.
Reformizm, rüzgarın yönüne göre hareket
eden bir çizgiyi temsil etmektedir.  Sınıf mücadelesinin bugünkü geriliği reformizme ve revizyonizme alan açmakta onu kitlelerde itibar sahibi kılmakta ve halkın sisteme karşı öfkesini sistemiçileştirmekte.
Öyleyse komünizm iddiasına sahip bir öncünün kendisini toplumsal mücadeledeki gerilemeden alan bu tarz ideolojik kırılmalarla mücadele içinde varetmesi sorumluluğu gereğidir.

Halil İbrahim

Önceki İçerikKAYPAKKAYA’CI İŞÇİ BİR YOLDAŞ DAHA ARAMIZDAN AYRILDI.
Sonraki İçerikBirlik Tartışmalarına Kısa Bir Giriş