Gazete Patika’nın Sözü Değersizleştiren Tutarsız Pratiği Üzerine

3207

Gazete Patika internet sitesinin perspektif bölümünde yer alan “Devrimi Oyun, Devrimci Örgütü Oyuncak Sananların Hazin Öyküsü” adlı yazı, her ne kadar bir perspektif sunma iddiası ile yazılmış olsa da, perspektifsizlik nedir sorusuna cevap olmaya adaydır. Yazıda kullanılan dil, düşmanca tarzın dışa vurumudur. Yazarın, siyasi mahallenin lümpen kültüründen muzdarip olduğu açıktır. Biz bu kültür ile aramıza mesafe koymaya kararlıyız. O ringde dövüş için bizi bekleyenlere, şimdiden tek başlarına kalacaklarını hatırlatmak isteriz. Kendinden menkul yargıları ile bizi mağlup, kendilerini de kazanan ilan etmelerinin, bizim nazarımızda pek bir kıymetinin olmadığını da peşinen söylemiş olalım. 

Yazar, konumlandığı kibir dağlarında kendisinin dahi inanmadığı şeyleri kaleme dökmekten imtina etmemiştir. Pratik sahadaki sağ-pasifist, reformist hat o denli sistematik olarak esas hale gelmiştir ki, sözdeki keskinliğin herhangi bir inandırıcılığı kalmamıştır. Dürüstlükten dem vuran bu arkadaşlar, bütünlüklü olarak sorun üretme kapasitesine ulaşmış örgütsel alanla ilgili tek bir değerlendirme yapma dürüstlüğünden de, düşünme kabiliyetinden de fersah fersah uzaklaşmışlardır. Devrimci bir yaşam tarzının esamesi kalmamışsa, devrim gibi bir iddiaya sahip değilseniz, tek yapılanın geçmişin mirasının tüketilmesi ise elbette tanıklık ettiğimiz bu görüntü şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durumda hep kötü ve hatalı olanlar; atılan, ayrılan ve uzaklaşanlar olacaktır. Karar alma mekanizmasında ve yönetici birimlerde bulunanlar hep sütten çıkmış ak kaşık olarak değerlendirilecektir. Bu çizgi sahiplerinin sunabileceği perspektif(!?) elbette bundan başkası olamazdı, eşyanın tabiatı gereği. 

Maoist hareketin içinde debelendiği keşmekeşliğe rağmen, burnundan kıl aldırmayanların ağdalı sözleri sınıf mücadelesinin yakıcı gerçekliği içerisinde hiçbir etkiye mazhar olamaz. Kendini ve de küçük bir bileşeni kandırmayı bir başarı olarak etmiyorsak tabi. Yaşadığımız verili anı kuşbakışı seyre aldığımızda, “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” olan geleneğimizin düşürüldüğü, çekildiği çukurun sorumluları hala kendilerini “büyük komünist önderler topluluğu” olarak pazarlamaktalar. Birilerinin bu arkadaşları sarsması ve de büyülü uykularından uyandırılmaları gerekmektedir. Bu çizgi sahipleri, örgütü kendi yaşam şartlarına çekmektedirler. Kendilerini örgütün şartlarına uyarlamak, büyük bir “günah” olduğu için asla ve asla tartışılmaması gereken, gereksiz bir konu başlığıdır. Komünist Parti’nin omurgasını, parti ideolojisiyle ve de disipliniyle hemhal olmuş komünist kadrolar teşekkül ederler. Kadro denilen parti işçisinin bavulu hazırdır ve de ihtiyaç dahilinde hareket eder. Kurulu bir düzen, komünist kadronun tabutudur. Enerjisini emen mezarıdır. Bu mezarlardan yayılan sedanın, ne duyanı vardır ne de yankısı olur. Bu çizgi, temelimizi çatlatmıştır. Bu çizginin yuvası Avrupa toprağıdır. Burjuva demokrasisinin yanıltıcı havasında nefes alabilir ancak. Avrupa’dan yayılan bu dalga artık ülkeyi de etkisi altına almıştır. Ülkedeki direniş merkezlerinin kırılmış olması, bu sağ-pasifist, reformist çizginin geçici zaferini şimdilik sağlamış durumdadır. Ama bu durum yönetilebilir değildir. Geleneğin keskin kılıç çizgisi ile faşizmin gemi azıya almış saldırganlığı karşısında reformist çizgi, tıpkı modern revizyonistlerin sosyalizm maskelerini çıkarıp atmaları gibi Kaypakkayacılığın ağır yükünden kurtulmak isteyecektir. Ya da gelenek takipçileri bu reformist yükü saflardan temizleyeceklerdir. Çaba ve dileğimiz ikincisidir.

Reformist çizginin kadro tipi yapılanmasına bakıldığında durumun vahameti kendiliğinden anlaşılabilmektedir. Öncelikle beyin kıvrımlarından akan düşünceyi tahlil etmeliyiz. Bir dönemin cefasını (az ya da çok) çektikleri için, bu dönemin sefasını sürmeyi hak olarak görmekteler. Tekrardan hapishane yatmayı, işkencehaneler görmeyi, sınıf mücadelesinin zorlu etaplarına tekrar dönmeyi göze alabilme cüretleri yoktur. Gerçi bunları yaşamamış olanlar varken, onlar neden tekrardan bunları yaşasınlar ki. Bu adalet midir(?!) Onlar sırasını saldılar, sırası gelenler düşünsün bundan sonrasını. Ayrıca hiç de rahat olmayan koltuklarında yazı yazarak, ideolojik olarak rehberlik etmiyorlar mı? Bu kadar nankörlüğe gerek var mı(?!). 

Bu çizgi düşkünleşmiş, ağır hatalara savrulmuşları sever. Bu kişileri kazanmak, devrimci bir tarza kavuşmalarına yardımcı olmak asla uygulamalar içinde yer almaz. Bu hatalı yönleriyle kullanışlıdırlar. Bir kukla gibi hareket ederler çünkü. Düşünmelerine, sorgulamalarına gerek yoktur. Zaten bunu yaptıklarında eski dosyalar, mevzular hatırlatılır. Takip etmeleri gereken çizgi böylelikle sağlama alınır. 

İdeolojiden, örgüt kimliğinden ve de asgari devrimci kişilik özelliklerinden uzak olanlar sorumluluk verilmek için beklenen adaylardır. Vasıfsız olmaları pahalarını arttıran özellikler arasındadır. Örgüt kitlesini örgütten uzaklaştırıp, daraltıp küçültme durumlarında bu adaylarımız makam mevki elde etmede bir adım öndedir. Dedikodu yapmak, siyaset üretmeyip çizgiye muhalif olanların kişilik cellatlığına soyunmaları özellikle performans göstermeleri beklenen konular arasındadır. 

Bu çizgi hesap vermezliği genel bir politikaya dönüştürmüştür. Ekonomik alandan siyaset alanına, her başlıkta sorulan sorular muhatapsızlık duvarına çarpar. Birileri çıkar kürsüden yemin eder, bin bir türlü yöntem varken faşizmin beklentisine uygun davranılır. Hangi organ kararıdır diye sorsanız, sorularınız uzay boşluğunda süzülür durur. Sözgelimi, yemin merasiminden önce, basın emekçilerini toplayıp, ” Bu yemin faşizmin bir dayatmasıdır ve bizim için yok hükmündedir. Şimdiden o yeminin tek bir cümlesine dahi uymayacağımızı ilan ediyoruz. Bizim için esas olan tek bağlayıcı yemin, sosyalizm kavgasını büyütmek, sınıf mücadelesinin görevlerine sahip çıkmaktır” diyelim dediğinizde, alacağınız cevap “komünistler mistik şeylere inanmazlar, böyle şeyleri abartmayalım” olur. Belediye pratiğindeki rezaletlerin savunulmasında duyduğumuz favori cümle ise “hamama giren terler” olmaktadır. Mesele terlemeyi aşmıştır, buhar olup uçulmaktadır artık. Biz yaratıcı bir cümle önerisinde bulunabiliriz: güneşe çıkan buharlaşır. 

Esas çalışma alanlarını kuşa çevirip, tali çalışma alanlarını esasa çekenler ve burada rezalet üstüne rezalet yaşatanlar;

Örgüt evlerini çoktan terki diyar eyleyip, özel alanlarında kurulu düzen içinde yaşayanlar;

Örgütü geçim kapısına çevirip, değerlerimiz üstünde tepinenler;

Örgüt kitlesini örgütten uzaklaştırıp, bir avuç haline getirenler;

Dedikodu yapmayı, adam kayırmayı, ilkesel suçları sahiplenmeyi, gerçeği inkar etmeyi alışkanlık edinenler;

İllegaliteyi, sadece hesap vermeye gelince hatırlayanlar;

Örgütü tasfiye edip, reformist bataklığa gömenler; 

Bizlere ” Devrimin oyun, devrimci örgütünde oyuncak olmadığını” söylemekteler o cılız sesleriyle. Ve sanki kendileri karar otoritesiymiş gibi bir de bizleri korsan örgüt olarak buyurmuşlar fermanlarında. Biz meşruluğumuzu sizin köhnemiş çizginizden değil, geleneğimizin tarihinden alıyoruz. Ve çıkışımız sizin “sorgulanamaz meşruluğunuza” büyük bir itirazın ön provasıdır. Reformist çizginiz yarattığınız tahribatın altında kalmaya mahkumdur. Kendi bindiği dalı kesenlerin, yer çekimini pratik olarak tecrübe edecekleri kesindir. 

                              FIRAT EREN

Önceki İçerikSİSTEMİN İÇİMİZDEKİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ ÖRGÜTSÜZLEŞTİREREK DEVRİMCİLİĞİ ÖRGÜTLEMEK VE DEVRİME YÜRÜMENİN ADIMLARI
Sonraki İçerikSÖYLEMLERLE KİVRALAR!