Enternasyonal proletaryanın Türkiye-Kuzey Kürdistan kurmayı, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü, 15-16 Haziran büyük işçi direnişi, fabrika grevleri, toprak işgalleri, öğrenci eylemlerinin bizzat içerisinde kurulan Maoist Parti’nin kuruluşunun 50. Yılını büyük bir heyecan ve gururla selamlıyoruz.
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları tarafından 24 Nisan 1972 tarihinde kurulan TKP(ML); ülkemizde 50 yıl boyunca hüküm süren revizyonist-reformist karanlığa karşı komünist-devrimci sürecin ilk mihenk taşıdır. İbrahim Kaypakkaya yoldaş tarafından bizzat politik-pratik mücadele içerisinde, Marksizm-Leninizm ve Maoizmin yaratıcı bir şekilde ülke koşullarına uyarlaması neticesinde kurulan Maoist Parti, şimdiye değin başta kurucu önderimiz Kaypakkaya yoldaş olmak üzere, yüzlerce kadro-üye ve militanını bizzat devrimci savaş içerisinde yitirmiştir. Halk Savaşı stratejisi ekseninde köylü gerilla savaşı, şehirlerde devrimci-militan mücadele ve hapishanelerde kızıl direnme ruhuyla yüzlerce yoldaşımızı ölümsüzlüğe uğurladık. Faşist Türk devletinin bütün baskı ve saldırılarına, yaşadığımız onca ağır kayba, içerden yaratılmaya çalışılan bütün anti-MLM saldırı ve yıpratmalara rağmen, 50 yıldır devrim ve sosyalizm mücadelesinde bir an dahi tereddüt etmeden sürdürülen yürüyüşümüzün teminatı olan yitirdiklerimizi, gazi ve tutsaklarımızı bu vesileyle bir kez daha saygıyla anıyoruz.
İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları tarafından kurulan Maoist Parti’nin; sadece komünist-devrimci mücadele, halk savaşı stratejisi, devletin niteliği, sınıfların tahlili, BPKD ile kurduğu dolaysız bağ…vb temel meselelerde değil ayrıca Kemalizm tahlili, uluslar ve milliyetler sorunu, özelde Kürt ulusal meselesi, aydınlanmacılık, Avrupa Merkezcilik gibi bir dizi köklü meselede de komünist-devrimci temsiliyetin adı olmuştur. Özellikle Kemalizmin sol-devrimci güçler üzerindeki etkisine rağmen, Kemalizmin özünün faşizm olduğu tespitiyle tüm anti-MLM yaklaşımlara keskin meydan okumada bulunmuş ve ülkemiz siyasi tarihinde yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Benzer şekilde Kürt sorunu başta gelmek üzere ulus ve milliyetler sorununda bilimsel-devrimci-sistematik bir çizgi ile bugün dahi etkisi olanca gücüyle devam eden yeni bir paradigma yaratmıştır.
İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları, 1971 devrimci çıkışının, THKP-C ve THKO ile birlikte sadece sözde değil pratikte de faşist Türk devletine karşı devrimci-silahlı bir mücadelenin ilk neferleri, örgütleyicilerinden olmuştur. Bu devrimci atılım sürecinde Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere’de, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam sehpalarında, Sinan Cemgil’lerin Nurhak’larda ölümsüzleşmeleri sonrası, faşist Türk devleti bütün dikkat ve enerjisini Maoist Parti’ye harcamış ve 1973 Vartinik baskını sonrası İbrahim Yoldaş yaralı bir şekilde esir düşmüş, Ali Haydar Yıldız yoldaş ise ölümsüzleşmiştir. İbrahim yoldaş, Amed zindanlarında 90 gün boyunca süren bütün ağır işkencelere rağmen tarihe ‘ser verip sır vermeyen komünist’ olarak adını yazdırıp, 18 Mayıs 1973 tarihinde ölümsüzleşmiştir.
İbrahim yoldaşın kaybı, yeri doldurulamayacak bir boşluğa, telafisi mümkün olmayan bir duruma yol açmıştır. Ali Haydar Yıldız, Ahmet Muharrem Çiçek, Meral Yakar… gibi oldukça nitelikli komünist kadroların fiziki tasfiyesi, geriye kalan bir çoğunun tutsak edilmesi sonrası, Maoist Parti ilk büyük darbeyi almış ama kısa süre içerisinde adeta küllerinden yeniden doğarak devrimci sınıf savaşımındaki yerini almıştır. Tüm bu sürece dair Maoist Parti, 2002 tarihinde kapsamlı bir muhasebe gerçekleştirdiği için bu süreci ayrıca ele alıp değerlendirmeyi gerekli görmüyoruz. Kısaca ifade etmek gerekirse; Maoist Parti, 50 yıllık mücadele tarihinde hem düşman tarafından yapılan yoğun saldırı ve çeşitli oyunlarla ağır kayıplar yaşamış hem de içerden türlü revizyonist-reformist-oportünist çizgi ve akımlarla mücadele ederek yürüyüşünü sürdürmüştür. İbrahim yoldaşın kaybından kısa süre sonra boy veren Parti’yi içten ele geçirip, komünist-devrimci özünden yalıtma çalışmaları, kesintisiz bir şekilde bugüne dek sürmüş, üzülerek ifade etmemiz gerekirse bugünlerde bu akımlar zirveye ulaşmıştır.
İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları tarafından kurulan Maoist Parti, yaşadığı onca kayıp, ihanet, iç ve dış saldırılara rağmen hala Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve emekçileri için devrim ve sosyalizm mücadelesinin yegane adresidir. Maoist öncünün bugün bir takım dogmatik kalıplarla ve de “yeni” adı altında her türlü komünist-devrimci değerden uzaklaştırılma çabalarına rağmen, tarihsel komünist hafızası, devrimci-militan damarı, ideolojik-politik-kültürel kodları oldukça diri ve kısa süreli devrimci bir müdahaleyle bütün bu enerjiyi ortaya çıkartabilecek durumdadır.
Bugünkü halimizin, ideolojik-siyasal-örgütsel-kültürel durumumuzun, Kaypakkaya yoldaşın kurduğu ve bugünlere dek taşınan komünist-devrimci özden oldukça uzak olduğunu, bu uzaklaşma halinden her birimizin sorumluluğu bulunduğunu açık yüreklilikle kabul etmemiz gerekir. Son yıllarda sistematik bir şekilde Maoist Parti’yi tasfiye etme, devrimci özünü ehlileştirme ve nihayetinde “barışçıl-legalist” bir çizginin hakim kılınma sürecine tanıklık ediyoruz. Keskin bazı sol söylemler arkasına gizlenen sağ tasfiyeci-legalist çizginin; bizzat Maoist Parti içerisinden, özellikle 17’ler ve sonrasında yaşanan ağır kayıplar neticesinde ortaya çıkan boşlukla boy verdiğini ve bizlerin de yetersiz mücadele ve öngörüsüzlüğümüzle paralel bugünkü halini aldığını ifade edelim.
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da süregelen ağır faşizm koşullarında, geniş halk kitleleri açlık, yoksulluk, işsizlikle boğuşurken, başta Kürt ulusu gelmek üzere Türk-İslam sentezine uygun; her türlü farklı etnik-inançsal-kültürel kimlik yok sayılıp, yaşam hakları ellerinden alınırken, mevcut düzen partileri, seçimler, parlamento vs tarihi bir “itibar” kaybı yaşarken…bu nesnel durumu en doğru şekilde analiz edip, buna uygun devrimci görevler belirleyerek bizzat ezilen-emekçi sınıflar içerisinde ilmek ilmek Maoist Parti’yi örgütlemek yerine reformistlerin dahi başaramadığı bir hevesle legal-parlamentarist mücadeleyi devrimci mücadele yerine ikame edip, bunu da “taktik zeka” ile yutturmaya çalışan bir sürece, önderliğe, “komünist” harekete tanıklık ediyoruz. Açıkça ifade edersek Maoist Parti, yaşadığı en ağır kayıplar döneminde dahi böylesi bir ideolojik-siyasal-kültürel yozlaşma görmemiştir. Maoist Parti’nin temel dinamiklerinden olan fikir mücadelesi, iki çizgi, demokratik merkeziyetçilik gibi temel referanslar yerini, “önderliğin” her türlü eleştiriden muaf tutulduğu, özeleştirinin tarihin tozlu raflarına terkedildiği, “yüce önderlere” ve çizgilerine karşı eleştirel yaklaşan, karşı çıkan herkesin bir şekilde tasfiye edildiği dikensiz bir gül bahçesi yaratma politikası ikame edilmiştir. Sadece son 10 yıl içerisinde kurumsal-kolektif anlamda Devrimci Demokrasi ve Öncü Partizan süreci, toplu ya da bireysel olarak yüzlerce yoldaşımız saflardan ayrılmak durumunda kalıp, önemli bir kısmının türlü oyunlarla tasfiye edilmesine, ideolojik-politik-kültürel olarak günden güne bir gerilemenin yaşanmasına, devrimci-militan mücadele yerine vekillik-belediye başkanlığı-muhtarlık-kooperatif yöneticiliği ve düşmana bulaşmadan tatlı su devrimciliğinin “yeni dönem devrimciliği” olarak piyasalaştırılmaya çalışılmasına rağmen tarihsel-devrimci mirasımız tüketilememiş, kökleri kan ve can bedeli sulanan topraktan sökülememiştir.
Bu karanlık sürecin iddialı-ısrarlı ve devrimci-militan bir mücadele ile yırtılacağının bilincindeyiz. Bu bilinçle bir yandan görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışırken, diğer yandan Maoist Parti’nin örgütlü-örgütsüz bütün bileşenlerini komünist-devrimci bir hareket içerisinde, Maoist parti örgütlenmesine uygun bir mücadele ve birleşme sürecine taşımaya çalışıyoruz. Bugün kendilerine verilen devrimci görevleri kariyer ve koltuk sevdasıyla terk edip, burjuvalaşanlara karşı Mao yoldaşın o muazzam sözüyle, “burjuva karargahları” bombalayın şiarıyla karşı koymasını bileceğiz. Ben merkezci, dükkancı her türlü yaklaşımdan uzak, komünist-devrimci bütün kişi ve kurumları güçlü-birleşik-komünist bir partiyi yaratmaya, örgütlemeye çağırıyoruz. Bu bilinç, sorumluluk ve çağrının ilk adımlarından olarak dışımızdaki diğer yoldaş kurumlardan biriyle yaptığımız görüşmeler ve ortak mücadele hattını örgütleme çabası oldukça önemlidir. Her bir yoldaşın bu bilinç ve sorumlulukla, 50 yıllık tarihsel gerçekliğimizi yarına taşıyacak komünist-devrimci atılımda bütün enerjisiyle görev alması elzemdir.
50. kuruluş yılımızı karşılarken başta kurucu-komünist önderimiz İbrahim Kaypakkaya olmak üzere, devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşen bütün yoldaşlarımızı, siper yoldaşlarımızı saygıyla anıyor, mücadelelerine olan bağlılığımızı bu vesileyle bir kez daha yineliyoruz.
ÖNCÜ PARTİZAN
23 Nisan 2022