Yüz Çiçek ve Devrimcilik

1273

Kalıbına sığmayan bir devrimci kopuşun ardıllarıyız. Bizlere bırakılan miras, kan ve can pahasına yazılmış, yazılmaya da devam ediyor. Tarih bize çok birikim bıraktı, yenilgileri ve başarıları gösterdi bizlere…

Devrimcilik sorgusu muhakkak kesintisiz devam edecektir. “Devrimcilik nedir, nasıl olmalıdır?” sorgulamaları her örgütsel bakışta farklı okunmaktadır. Devrimciliğe yüklenen anlamlar boyutludur ama bir o kadar da dar kalınmıştır. Devrimciliğin salt “örgüt” gücüyle ele alınması ve sanki mesleki bir seçenek gibi sunulması veya mistik bir kulvara koyulması bizlerce burjuva askerliği ile eşdeğerdir, bu tanımı kabul edemeyiz. Devrimcilik bir dönüşüm sorumluluğu taşıyorsa ve pratik/teorik gücü varsa veya sonsuz bir ırmak gibi ilerliyorsa bunu olumsuzluk olarak okuyamayız. Coğrafyamız özgününde bakıldığı vakit devrimciliği özel günlere, gözaltı ve tutuklama sayılarına, eylemlere dahil olup/olmamaya sabitleyen bir anlayış var, yani salt pratik isteyen bir anlayış. Kimin daha devrimci olduğunu gözaltı sayılarından çıkaracak bir anlayış gelişmiş. Devrimciliği “bedel ödeme’’ye indirgeyen bu anlayış devrimciliği sadece tahrip edecektir. Sorun budur ki, her örgütün nitelik sorunu yaşadığını biliyoruz zira her örgütte bunu belirtir. Ancak nicelik olarak her “ilerleyişin”,  nitelik yoksunluğunu kapatma amacı taşıması ise büyük handikap.

Devrimciliği kalıplar içine sığdırmak için yazmıyoruz, devrimciliğin diyalektik yöntemle olan bağını belirtmek istiyoruz, devrimciliğin kişisel öfke ile yürümeyeceğini, devrimcilik eğer bir örgütlü toplam da ise o toplamı korumak üzerine olduğunu, her tartışmayı ileri seviyeye ve doyurucu kılmak gerektiğini iyi biliyoruz. Devrimciler muhakkak hata yaparlar( diyalektik bakış) ama devrimciliği yaşatma adına özür dileme veya özeleştiri vermek manasız kalacaktır. Yapılan hatalara dönüşüm ve değişim ile cevap olmak devrimciliği yaşatır aslında.

Misal örgüt içinde bir çok çelişki, sorun, problem olabilir. Zira bunlar olmazsa eğer o örgüt ölü bir örgüttür. Yaşanan veya yaşanacak her çelişkiyi çözme, bastırma olarak değil de devrimci dönüşümle yapabiliriz. Uygulanacak veya uygulanması gereken ceza/yaptırım varsa eğer burjuva hukuk zihniyeti ile değil devrimci adalet anlayışı ile yapılmalı. Ceza/yaptırımın esas amacı yanlışı(hatayı) düzeltmek, nitelik geriliği yok etmek üzerine kuruludur. Her hata ve başarı esas olarak özdeki niteliğinden beslenir. Adalet anlayışını uygulayacak olan kolektif aklın bireysel hırs ve öfkeye teslim olmaması gerekir. Ceza verip bir insan ve grubu yalnız bırakıp ne haliniz varsa görün diyemeyeceğimiz gibi geri yanları ileri taşımak için çabalamak gerekecek. Eğer ki bu ceza-dönüştürme arasındaki bağ bilinmiyorsa yabancılaşma burada aranır ve adalet anlayışının nasıl çürütüldüğü sorgulanır.

Devrimcileri yan yana getirip örgütlü kılan kimsenin kaşı-gözü değildir, devrim kaygısı ve sınıfsal özdür. Kimseyi sevme(me) zorunluğu yoktur. Yani devrim ve devrimcilik homojen değildir. Onun için Mao yoldaş yüz çiçek vurgusunu öyle basit zamanda söylememiş, bu bir kültür sorunudur, devrimde bir kültür sorunudur. Onun için devrimciliği homojen, bireysel, tahakkümcü ele alamayız. MLM bilimini rehber almış her neferin devrimciliği kültür devrimi çerçevesinde ele alıp, devrimciliği örgütlemesi gerekir.

Çürüyen bireyler ve örgütler olabilir. Ama örgüt sorunu birey sorunu değildir. Bir örgüt bir şahıs üzerinden ele alınamaz-alınmamalı da. İsterse bu örgüt önderi olsun, bir örgütü bir kişi üzerinden değerlendirme hakkımız yoktur! Ya da bir kişi yüzünden örgüte zarar verilemez. Örgüt işleyişi bozuk ve burjuva kokuya esir olmuşsa bu topyekun bir mücadele ile olur. Ki kültür devriminin özü burada yatar. Ama yok, bir şefin-bürokratın burjuva kokusu ön planda ise bu örgütle eşdeğer tutulamaz, yöntemi değişir. Zira kişi üzerinden gelişecek her polemik kısır bir döngü yaratır hatta dedikodu üretir. Kişi üzerinden yürütülecek hiçbir tartışma kültür devrimi bilincini yansıtmaz. Onun için kişi(ler) odaklı bir tartışma doğru değildir.

Kişiler dokunulmaz değildir, bunu her komünist bilir.  Kişilerin ne bedeller ödemesi, kimin yanında kalması kimden eğitim alması zerrece önemli değildir, çünkü bu argümanlar onun geri yanını kapatmaya çalışır. Geri yanları ileri taşımak hepimizin görevidir, kolektif akıl/işleyiş bunu gerektirir. Geri yanlarını “karizmatik” soslarla kapatmak burjuva bir anlayıştır.

Diğer bir hatalı yan ise nedir? Devrimcilik işbölümü değildir. Herkes bir çok alanda kendini geliştirmesi gerekir. Bütünlüklü olması lazım. “Ben teknolojiden anlamam”, “yeteneğim teoriye yok”, “ benim işim temsilcilik”, “ben sadece öğrenci işlerini yapar, okulla ilgilenirim”, “hiç gençliğe karışmam benim işim emek” gibi gibi… Bu bizim yıllardır duyduğumuz bazı geri söylemler. Evet, herkes esas çelişkinin olduğu yerde olmalıdır ama çelişki tek midir ? Çelişki hep aynı boyutuyla mı kalıyor? Tabi ki kalmıyor, çelişki bir ve iki değildir. İki, bir olamıyor, çelişki durağan ve tek değildir, her şey birbiri ile bağ içindedir. Mülkiyetçi bir örgüt ve kadro anlayışı olamaz, kabul edilemez. Çelişki, birden çok ve hareketlidir, sadece okula, binaya, fabrikaya saplanıp kalmaz.

Bir bildiri dağıtmak, 18 Mayıs’ta basın açıklamasına katılmak, 1 Mayıs ve 8 Mart günlerinde alanda olmak, düzenli toplantılara katılmak… bunlar devrimcilik filan değildir. Sanal alemde politika üretmek devrimcilik değildir, bu mecrada sadece tüketim vardır ve devrimcilik üretimle anlam bulur. Yine şehir şehir dolaşmak devrimcilik değildir. Belli dönemlerde(seçimlerde) sahneye çıkmak devrimcilik değildir. Teori ve pratik arasında yoğrulmuş, bireysellikten arınmış örgüt bilincini, hukukunu tanımış; kadro siyasetini kavrayıp adalet anlayışı uygulayan, kısaca diyalektiği yaşatan herkes devrimci olabilir. Dar ve tüketim odaklı değil Ateşten bir kişilik yaratmak devrimciliktir.

-Şoreş Yılmaz

Önceki İçerikSosyalizmi Güçlendir, Devrimci İnşa Kurultayı’nı Destekle!
Sonraki İçerikŞan Olsun Komünist Önderin Kızıl Güzergâhına!