SÖYLEMLERLE KİVRALAR!

1826

Devrimci hareket ve geleneğimiz içinde yılların durağan veya kalıplaşmış bir-çok hitabı ve söylemi bulunmaktadır. Bu hitapların bir örgüte yapıştırılması ise başlı başına bir sorun! Bu hitap ve söylemlerin özellikle devletin ulaşamadığı veya ezilmiş mahalle ve bölgelerde boy vermesi ise devrimci hareketlerin mağduriyet edebiyatına bağlı olmasından kaynaklıdır. Mağduriyet nerededir? Ezilmiş inanç ve ulusların zayıf karnını aramak ve bulup kullanmaktır. Buna devrimci kurnazlık mı diyelim?

Somut koşullardan kopan her hareket ve çürümeyi durdurmayan her örgüt halkın içindeki geri/feodal/devletçi ve eril kavramları kullanma noktasında sakınca görmez. Çünkü halkın “sevgisini” böyle kazandıklarına inanırlar! Halk sevgisine tutulmuş bu devrimci yapılar kitle kuyrukçuluğu veya pragmatizm nedir bilmezler. Halk içindeki sınıf ve politik durumu bilmeme veya çelişkilerin ürettiği her söylemin ne anlama geldiğini görmeme gibi anti devrimci iradelere sahiptirler. Coğrafyamızda mücadele eden koskoca komünist hareket(gelenek); Dersim coğrafyası için “Kivre”(Kivra) söylemini sahiplenmiş, bu hitaptan kopmak bile istememiştir. Bilimsel sosyalizm vurgusu içindeki Maoist hareketimizi erkeklikle ve feodal ilişkilerin ürettiği kavram içinden kurtarmak isteyen komünist nefer yok mudur? Yoldaşlar arasında kendilerine “Yoldaş” demeyi beceremeyenlerin bu Kirve hastalığı nedendir? Gerçekten sormak lazım tüm Kaypakkaya geleneğine; sizin Dersim’le ve Dersim söylemleriyle alıp veremediğiniz nedir? Dünyayı Dersim’den sarsmayacağız! Ya da enternasyonal mücadeleye Dersimciliği yaymayacağız! Yoksa tüm dünyada “Yoldaş” yerine Kivra mı diyeceğiz?

Söylemlerin veya hitapların bir geleneği teslim alması ne kadar manidar! Halk içinde “şeffaf” devrimciliği yapmak bu olmalı! Halkı kazanma adına kendi sosyalist/komünist değerlerini hiçe sayan bir sınıf örgütünden ne çıkabilir? Sadece çürüme çıkar! Tüm geleneğimiz bilir ki halkı kazanma adına Kivra söylemine sarılmaya gerek yok, çünkü burada halkın ve partinin çıkarları çelişkisi veya sorunu yoktur. Faydacılık ve kitle kuyrukçuluğu bir sınıf ve ideoloji sorunudur(salt sorunda buradadır). Bu söylemlerin kullanılmaması doğru olandır. Absürt bir uyarı bile yapabiliriz; Kivra tutkularının kitle kuyrukçuluğu olduğu için önümüzdeki zamanlarda “kanka” bile diyebilirler kendilerine, sonuçta gençlik bu hitapları kullanıyor.

Devlete karşı olan savaşımızda, devleti besleyen “aile” ve kurduğu akrabalık veya manevi ilişkilerin de bizler açısından hedef olduğunu geleneğimiz bilmelidir! Geleneğimiz bir klan örgütü değildir, sünnet şölenine bürünmüş veya akrabalık ilişkilerini kurmak isteyen bir hareket hiç değildir. Bu söylemler o kadar çürüme yaratmış ki “biz partizancıyız heval kelimesini kullanmayız.”,”…ortak demeyiz” derler. Çünkü Kivralığı kendi mülkiyetimize aldık ve A örgütü bu hitabı kullanır, B örgütü bu hitabı kullanmalı diye kesin yargılarımız var. Eşyaya ismi ile seslenmek gerekir ve bu hususta Kivra hitabının ne anlama geldiğini iyi bilmek gerekir. Bu hitabın altını boşaltıp normal bir kavram olarak sunmak çürümedir.

Bürokrasi tutkusu mu?

Yine geleneğimiz içinde söylemlerin bu denli yapışıp kalması ya da ahbap çavuş ilişkisine dönmesi basit bir sorun değildir. Kivre yemini yetmezmiş gibi birde son dönem “Başkanım” söylemi ortaya çıkmıştır. Geçmiş dönemde devletin gerilla hareketlerine ve mücadelesine dönük anti-propaganda aracı olarak(özel savaş konsepti içindeki psikolojik saldırıları) kullandığı dizi ve filmler bilinmektedir. Bu filmlerde özellikle örgütü gaddar acımaz veya üst kadroların tanrılaştırılması için bazı kavramlar özellikle kullanılırdı. Başkan kelimesi bunların en popüler olunanıdır. Misal, “Başkanım Muro” söylemi ne kadar popüler ve absürt dursa da sosyalist kitle içinde dalga konusu içinde sahiplenilmiştir. Ama geleneğimizin bu denli geri gideceğini hiç düşünmüyoruz! Veya bu film artıklarını sahipleneceğini hiç zannetmiyoruz.

Legal partilerin içindeki hiyerarşik bürokratik yapı gereği mevki her zaman önemlidir. Mevki ve statü, ünvanların dillerden düşmediği bilinir. Devlet kademesinde de bu böyledir, beka uğruna bürokrasi her zaman(her şarta rağmen) kutsaldır. Peki bizim gibi komünizm yemini(!) etmiş hareketlerin dillerine pelesenk olmuş “Başkanım” nereden çıkmıştır? Klan örgütü olduğumuz yetmediği gibi şimdi de BM oturumuna mı döndük?

İsim telaffuz etmek ya da yoldaş demek bu kadar zor mudur? Yoksa, başkan diyerek herkes birbirine gaz mı veriyor? Ya da bireysel devrimcilik adına herkes aslında başkan mıdır(unvan sönümlenmesi herhalde!)? Veya böyle diyelim; legal bir parti mi kurdunuz ve bu partinin başkanlar kurulu var da bizim mi haberimiz yok? Sosyalist bir devlet mi kurdunuz? Bürokratik isimlendirmeyi neden bu kadar önemsiyorsunuz? Belki de tüm geleneğimiz yerel-genel seçimlere odaklanmıştır? Söylemlerin zararlı olmadığını düşünen, “abartmayın sadece bir hitap”, “…küçük bir şey” diye düşünen yoldaşlarımız bulunmaktadır. Her kavramı, söylemi ve hareketi küçümsemek veya küçültmek büyük yenilgileri yaratandır. Klan hareketine dönüşmemizin nedenlerini herkes sorgulamalıdır. Mikro devrimciliğimize örnektir bu kavramlar.

Hiyerarşi ve bürokrasi arasındaki bağı bilmeyen bir “kadro” topluluğu nasıl bir örgüt yaratabilir ki? Örgüt gibi grupsal bir kavram ve eylem/teori birliğinin içinde muhakkak hiyerarşi olur ama bürokrasi olamaz, yani komünist partilerde olamaz! Yoksa komünist hareket/parti değil miyiz? Bürokrasi ve kavramlarının direkt çürüme ile bağını olduğunu biliriz. Kültür devrimi bu noktada öğreticidir. Onun için yüz çiçeği yaşatmak ve yüz fikrin yarışmasını alevlendirmek gerekir.

Soreş Yılmaz

Dip Not: Öncü Partizan Yazı Kurulu olarak halk saflarında gördüğümüz tüm kişi ve kurumlara sayfalarımız açıktır. Yüz fikir akımı birbiriyle yarışsın perspektifiyle Öncü Partizan içerisinde açtığımız YüzFikir bölümüne sizler de katkı sunabilir, fikirlerini yazıp tartıştırabilirsiniz

Önceki İçerikGazete Patika’nın Sözü Değersizleştiren Tutarsız Pratiği Üzerine
Sonraki İçerikBaba Erdoğan’ın Komünist Anısıyla İleriye, Hep Daha İleriye!