ÖZEL MÜLKİYET FELAKETTİR!

200

Biz mi? Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Biz olsak finans sektörü denilen şeyi ortadan kaldırırız, hiçbir üretim değeri olmayan borsayı, halkın parasını halka para ile satan bankayı, kur çıpası dolar tıpası kıymetli maden borsasını yerle yeksan ederiz. Çünkü zamanın kıymeti bunların tümünden değerlidir. Gelecek kuşaklar için yaşam hakkı tüm metalardan değerlidir. Yasa ile izin verilmiş olması veya yasaklanması herhangi bir şeyin değerini (maddi bile olsa ) önemini azaltamaz veya yükseltemez.

Bu yazı ilk düşünüldüğünde, İliç çevre katliamı yeni yaşanmıştı. Şimdi de alt yazıda geçen Elazığ krom madeni göçüğü, 3 işçinin göçükte kalması ve 4 işçinin kurtarılması… Nasıl bir sömürü ve talan ortamının içinde bulunduğumuzun bir nebze kanıtı olabilir.
Erzincan İliç altın madeninde siyanür ve sülfürik asit dağları göçtü. Bu dağları yaratanda göçertende aslında vahşi kapital! Bu maden aynı tehlikeyi saçan ilk veya tek maden değil, bunun gibi 26 tane daha maden var. (4 tanesinin pasif olduğu söyleniyor(?))

Diyelim ki bir araba alacaksınız ve galeriye gittiniz. Galerici sizden belli bir komisyon alacaktır. Ev alacaksınız ya da kiralayacaksınız, emlakçı sizden komisyon alıyor belli bir yüzdelik olarak. Peki memleketin dağı, taşı, yolu, köprüsü, fabrikası satılınca kim komisyon alıyor?
Parayla değerleme sistemi belli ölçüde yapılabilir ama şimdi bir siyanür dağı ile kirlenen koca bir havzanın, Fırat havzasının değeri nasıl bir işlemle bulunabilir? Kaç kuşağa, kaç yüzyıla, kaç şehre yayılacak bu zehir?
Özelleştirme; özel sektör tarafından yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, devletin ekonomik işletmeleri özel sektöre satması, devletin ekonomik birimleri özel sektöre devretmesi şeklinde tanımlanıyor. Bunların içine ‘kâr’ ve ‘zarar’ sözcükleri yerleştirilip, devletin halkından zarar etmesinden(!) biricik kurtuluş yolu olarak, boyanıp ‘satılıyor’ özelleştirme ile. Peki devletin vatandaştan kâr elde etmesi doğru mu? Devlet, kamuya ait olduğunu iddia ettiği bir malı nasıl, hangi akılla satabilir?
Özelleştirme iyi bir şey mi? Halkın yaşamına yoksunluğuna yoksulluğuna nasıl ve hangi yönde etki ediyorlar?
Türk Şeker’e ait 14 şeker fabrikası (Afyon, Alpullu, Bor, Burdur, Çorum, Elbistan, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Muş, Turhal ve Yozgat Şeker Fabrikaları) özelleştirildi, peki ne oldu?
Pancar kotası daraldı, üretim düşerken tüketici fiyatları yükseldi, fiyatlar yükselirken çiftçi kazancı azaldı. Şeker fabrikaları çiftçiden % 20 daha az pancar alıyor. Bunun hayvancılığa, üretim azalırken yem ve küspe gibi kalemlerde, fiyatların artması olarak yansıyor. Şeker fabrikaları özelleştirme kapsamına alındığında şekerin kilo fiyatı 2 lira 40 kuruştu, bugün 31 lira 50 kuruş.
Aynı olay zinciri elektrikten kağıda, tekel ürünlerinden (sigara ve alkol) bankalardan çekilen kredi faizlerine, tren biletinden kumaşa, petrolden yağa, kısacası özelleştirmeler sonucunda üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışlar halka yansıyor. Neticeyi “göremeyenler” fiyatları allahın yükselttiğini iddia ediyorlar.

Bugün çokça bahsedilen ev yapım maliyetlerinin, alım ve kiralama fiyatlarının artmasının sebeplerinden biri de özelleştirmedir. Fabrikaların, limanların, barajların, yol ve köprülerin özelleştirilmesi; verimli tarım arazilerinin ve koruma altına alınması gereken yerlerin yapılaşmaya açılarak rant kapısına dönüştürülmesi, neo-liberal ekonomi politikaların doğal sonuçlarıdır. Halkın daha da yoksullaştırılması, ülke yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin azınlık bir gruba peşkeş çekilerek kapitalist özel mülkiyetin derinleştirilmesi olayın kaba özetidir.

Özelleştirme paraları nereye gidiyor?
Özelleştirme satış devir ve uygulama tutarı 1986’dan 2023’e ve 2023 taşınmaz satışını da gösterir raporda gelir, 71.435.527.680 dolardır. Türk lirası karşılığı 128.708.859.287 olarak gösterilmiş. Bu satış ve uygulamalar kısmı TL-Dolar ve diğer para birimleri ile yapılan satışlar ayrı ayrı listelenmiş olup genel toplamı vermiyor. Bunun için sizin gayret etmeniz gerekiyor.

22 yıllık AKP iktidarı yerli ve milli olmakla övünüyor. Onlar övüne dursunlar, ne kadar kamu kuruluşu varsa sattılar. Şirketler, fabrikalar, limanlar, barajlar, oteller, koylar, yeşil alanlar ve tarım arazileri.
AKP’nin ilk Maliye Bakanı Kemal Unakıtan: “Satacağız satacağız. Her şeyi satacağız. Kâr edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Devleti ekonomik faaliyetlerden kurtarıncaya kadar satacağız. Pamuk eller cebe. Yerli yabancı herkes gelsin” diyordu. Fakat iş onunla bitmedi şimdiki bakan Mehmet Şimşek’de sık sık özelleştirmeyi dillendiriyor.

Özelleştirmeciler dediğini yaptılar. Ülkenin şirketlerini, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, barajlarını, HES’leri, GES’leri, elektrik-doğalgaz dağıtımını ve arazileri yerli- yabancı, özel şirketlere hatta başka devletlere sattılar.

2002’den bugüne en son açıklanan rakamlarla 273 kuruluşta, hisse senedi-varlık satışı-devir işlemleri yapıldı. Bu kuruluşlardan 268’inde kamu payı kalmadı. Fakat özelleştirme bununla sınırlı değil: 1986 yılından itibaren 273 kuruluştaki kamu hisseleri, 2 bin 214 taşınmaz, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 146 tesis, 7 liman, şans oyunları lisans hakkı ile araç muayene istasyonları özelleştirme kapsamına alındı (Bu sayıların yukarı doğru değişmesini gözönünde tutmalısınız).
Evet süreç AKP ile başlamadı, 80lerin ikinci yarısında Özal’lı yıllarla başladı. AKP’ye kadar gelen süreçte 8 milyar dolarlık özelleştirme yapıldığı açıklandı. 2002’den günümüze kadar açıklanan rakam toplam 70 milyar dolardan fazla. Açıklanan diyoruz, çünkü açıklanan yada açıklanmayan rakamlarla ilgili elimizde zaten bir veri yok. Olanlar nasıl bir filtreden geçiyor bilemiyoruz. Bu paralar bize yada hizmete gitmiyor. Pek geniş olmayan bir yay çizerek yine alıcıların kasasına giriyor. Bu yöntem şeker fabrikaları satılırken orta şiddette bir gürültüye sebep olmuştu. Çünkü satılan fabrikaların hurda parası özelleştirme gelirinden fazlaydı.

Kapitalizm, sermaye birikim modeli içinde özelleştirmelere, sosyalizmin çöküşüyle hız vermiş ve gelinen durumda neo-liberalizm yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Normal şartlarda devletin ekonomik faaliyetlerden soyutlanarak, bu faaliyetleri tekelci sermaye gruplarına bırakmayı vaaz edenler aynı zamanda; herhangi bir kriz durumunda devletin müdahale ederek bu batan şirketleri kurtarması gerektiğini de söylemektedirler. Bu kapitalist neo-liberal sahtekarlık, burjuvazinin çıkarlarına endekslidir, işçi ve emekçi halkın yararına pozisyon almalarını beklemek ise ham hayaldir. Tüm kötülüklerin beslendiği nokta olan özel mülkiyete karşın, sınıfın ve halkın yönetimi altında bulunan sosyalist mülkiyetin korunduğu bir sosyalist iktidar inşası bugün hiç olmadığı kadar ihtiyaç haline gelmiştir. Kapitalist barbarlık, doğa ve toplum için en büyük tehlike olduğunu her gelişme ile tekrar ve tekrar kanıtlamaktadır.

Not: Yazıda kullanılan özelleştirme idaresi verilerdir,doğruluğundan değil durumun vehameti açısından kullanılmıştır.

Önceki İçerikİşçi Sınıfı ve Halkın Gerçek Sınıf Çıkarlarına Yoğunlaşmak!