Pusulası Şaşmışların Birlik Çağrısı Halk Kitlelerini Manipülasyon Çabasıdır!

275

5 Temmuz 2023 Tarihli Gazete Patikada “Doğru Düşünmek Doğru Davranmayı Şart Koşar” başlığıyla birlik üzerine yayınlanan yazıya ilişkin yanıt vermek hasıl olmuştur.

İdeolojik Birlik mi Ne Gerek Var Hepimiz Kardeşiz…

Konuya girerken dahi o büyük kapristen zerre taviz vermeyen “zekice” akılları zorlayarak analizler yapıp İçi boş cümlelerle babacan tavırlar takınıp tribünlere oynayabilirsiniz bu doğal hakkınız. Bizim de kullandığınız bu hak karşısında, haklı olarak doğruları işaret etme hakkımız var.

Konuya vesile olan yazıda ne kadar muhatap görüldük bilemiyoruz. Ancak muhatap değilsek bile cevap verme hakkını kendimizde görmemiz birlik meselesine olan duyarlılığımızdan kaynaklanıyor.

Ayrıca “ana akım baba akım evlat” gibi söylemlerle konuya yaklaşıp muhatapları kategorize etmek samimiyetin bir başka ölçüsü olarak tarihe geçsin. Nicel güce tapınma kuşkusuz ki ideolojik bir sorundur, fakat ideoloji ne menem bir şeyse size uğramamış olduğu anlaşılıyor. Bizim sorunlar karşısındaki formülümüz azınlık çoğunluk değil doğru yanlış paralelinde ilerler. O yüzdendir ki sayısı 100’leri bulmayan nicel olarak bugün açısından zayıf olan bizler, nitelik olarak sizin durup baktığınız yerden yani aynı odaktan durup resme bakamıyoruz.

Bir yandan birlik çağrıları yaparsınız, bir yandan bazı bölgelerde etkinliklerimize katılmama kararları alırsınız. Yetmezmiş gibi devrimci dost kurumlara da katılmayın diye telkinlerde bulunursunuz. Birlik çağrısı yaparsınız katıldığımız etkinliklerinizde “gömülme” tehditiyle karşılaşırız. Sonra samimiyet çığırtkanlığı yaparsınız. Kamil Turanlıoğlu yoldaşımızın ölümsüzlüğü üzerinden prim kasar, halk kitlelerine kendi yoldaşınızmış gibi lanse edersiniz ama her ne hikmetse Kamil yoldaşımız için hapishanelerde tutsak yoldaşlarımızın düzenlediği anma  etkinliklerine katılmadığınız gibi, diğer dost kurumlara da katılmama çağrısı yaparsınız. Sizin birimleriniz arası iletişim  kopukluğunuz mu var yoksa demokratik merkeziyetçilik ilkesini terkedip ademi  merkeziyetçiliği mi benimsediniz? Zeytin yağı mısınız? Acı katran mısınız? Yazılı olarak sunduğumuz eleştirilerimize yanıt vermeyi zayıflık sanarak görmezlikten gelirsiniz. Ama siz ‘birlikçisiniz’ ve DABK kitlesine yaptığınız propaganda ölçütünde biz birlik karşıtıyız öyle mi? 

Beyler birlik böyle bir şey değil. Birlik doğrularımız ve yanlışlarımızın tartışıldığı ve üzerinde anlaşabildiğimiz konuların önemi üzerinden gerçekleşir. Mesela biz bir devrimciyi aleni tehdit edip “sizi gömerler” gibi akıl dışı bir cümle kuramayız. Biliriz ki azınlıkta da olsa karşımızda halen yoldaş diyebileceğimiz, devrimci olduğuna inanıp güvendiğimiz dostlarımız ve yoldaşlarımız var. Biz sizin birlik anlayışınızı anlayamadık. Akıl işi işte ne yaparsın….

Konuyla alakalı kullandığınız her kelime her cümle tamamen ideolojik argümanlardır ve bir sınıfa tekabül eder. Mesela darbe demişsiniz. Ne var bunda der gibi durmuşsunuz. Hatta darbe yaptığınızı itiraf eder durumdasınız.

Darbe itirafının tarihi olarak ‘94’ü kastediyorsanız: Birincisi; darbe örgütsel bir sorun olmaktan öte bir şeydir ve tam olarak ideolojik dokunun bozuma uğramasından kaynaklanır. Parti içinde bir sınıfın diğer sınıfı farklı bir şekilde ekarte etme, bir sınıfın diğer sınıfı devirerek iktidar olabilme girişimidir. Kaşını gözünü beğenip beğenmeme sonucu olarak ortaya çıkmış aksiyon değildir. Ve genelde de burjuvazinin parti içi temsilcileri tarafından gerçekleşir. Ancak komünistler, bir komünist parti, komünist niteliğini korusun veya korumasın darbeye karşıdır. Komünistler parti içinde çizgi mücadelesiyle ideolojik önderlikte yerini alır. Burjuvalaşmış ve iflah olmaz ise ayrılır veya parti iradesi ile partiye sahip çıkar. iktidar değişimi kongre ve konferanslarda gerçekleşir, cebirle olmaz. Ve burda da komünist partisi içinde iki çizgi yani yanlış ve doğru, yani burjuvazi ve proletarya arasındaki mücadele süreklidir ve esastır.

‘94’de kimse kimseye darbe yapmadı, en azından taraftarı oduğumuz kurum yapmadı. Düşmandan alınan silahla bir manipülasyon ve kara propagandadan ibaret algı yaratmaktı, ‘Darbecilik’ suçlaması. Anlaşılan başarılmış. O dönemki gelişmeler iki satırla değerlendirilip itiraflarla kapatılacak tarihi bir sapma değil asla böyle değerlendirilemez. Bugün açısından yapılan bütün yanlışlardan ancak ders çıkarma gibi bir sorumluluğumuz olabilir yanlışları tekrar tekrar karşılıklı olarak gündeme taşımak sorunu çözmez aksine çıkmaz sokağa yönlendirir.

Darbe yaptık ne var bunda demek gerçekten cüretkarca. Birlik çağrısını yırtıp atın hemen darbeyi kime karşı yaptıysanız gerekeni yapın ve geri katılın. Çünkü bu suçlama dönemsel olarak ayrılığın nedenlerinden biriydi. Bu o dönemin özeleştirisi ise konuyu anlamamışsınız. Burda da tarih bilincinizde sorun var. Ayrılık olmalı mıydı yoksa olmamalı mıydı tartışmasına kesin ve kati olarak cevabımız olmamalıydı. Ama süreç ayrılığı dayattıysa darbe vb. kavramları bilerek bilmeyerek kullanmak dönemin ruhundan kopmak demektir. Ve evet darbe her şeydir. Ve her şeyin üstündedir. Ve tam olarak ideolojiktir bunu sıradan bir atak olarak düşünmek sınıflar arası çelişkiyi anlamamaktır. Ne yazık ki bu cümleleri kuranın iddiası sınıf hareketi olduğuna dairdir. Darbe, tasfiyecilik, kariyerizm, sekterlik, liberalizm, postmodernizm sayıp sayamadığımız ne varsa burjuvazinin içimizdeki uzantıları ve hareket mekanizmalarıdır ve evet hepsi ideolojiktir, sınıfsaldır ve bize ait değildir.

‘’Örneğin, muhtelif tartışma ve konular kast edilerek, ‘‘bizim görüşlerimiz alınmadı, bize bilgi verilmedi, irademiz alınmadı, haberimiz yoktu‘‘ gibi gerekçelerle ayrılık ilan eden yoldaşlar oldu. Hâlâ da ayrı kalmakta ısrar etmektedirler. Bu yoldaşların yukarıda ifade ettiğimiz meali söylem ve gerekçelerinin haklılığı-haksızlığı ayrı bir tartışmayken, iddiaları doğru olsa bile gerekçe ettikleri sorunun aslı astarı örgütsel sorunu geçmez-geçmemektedir.’’ (GAZETE PATİKA)

İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Buna verceğimiz yanıt tam anlamıyla bir tez konusu ve gerçekten buraya sığdırmak mümkün değil. Bahsi geçen konular köy kahvesinde muhtar, köy heyeti ve azaların toplantısı değil. Komünist Partisinin konferans veya kongre oturumlarıdır. Yani her çizgi ve anlayışın direkt parti iradesini ilgilendiren ve hatta onsuz bu oturumun bir anlam taşımadığını nasıl anlatacağız bu arkadaşlara. Parti Programının, yol haritasının, bir dizi ideolojik, askeri konuların tartışılıp karar altına alındığı, dahası bütün bir iradenin katılımının tüzükle hak olarak zorunlu kılındığı ve bu katılımında bahşedilmiş bir şey olmadığı, her üyenin bu sürece aktif olarak katılması gerektiğinin önemsiz olduğunu mu anlamalıyız. Ve bununda sadece örgütsel sorunu dahi geçmez belirlemesine şapka çıkarıyorum. İktidar burjuvaziye nasıl teslim edilirin teorisi tam olarak bu. Bu arada oturumlar boş işler ne gerek var; bak 9’ları 17’leri bu yüzden kaybettik. Konformizmin başka bir versiyonu… 

Oysa yapılması gereken sınıf kibrinden sıyrılıp dönemi objektif değerlendirip her üyenin hukukunu savunup tüzüğü ortak hareket noktamız olarak kabul edip buradan meseleye bakmak. Bu sizi de rahatlatacak. Oysa kalkmışsınız hukuksuzluğun edebiyatını yapıyorsunuz. Bir tek geri adım atmadan ve bunun bir tasfiyecilik olduğunu bilince çıkarmadan soruna yaklaşmak ne kadar akılcı. Devrim akıllıların işidir. Köylü kurnazları ancak kendi tarlasının sınırlarını büyütmeye çalışır.. İdeolojik sorun yok deniliyor ya bu akıl karı değil. Darbenin tek başına bir örgütsel sorun olmadığını, tasfiyeciliğin nihayetinde sonuç itibariyle karşı devrim olduğunu kaybedilen sosyalist kalelere bakarak dahi anlayabiliriz. Bunun için uzun cümleler kurup kafa karıştıran postmodernist paragraflarla günahınızı temize çekmek olsa olsa komedi olur. Gülelim mi ağlayalım mı beyler ne istiyorsunuz?

Açıkcası Gazete Patika şaşırtmaya devam ediyor. 2 Nisan 2023 tarihinde “Bizler Yanlış Yapıyoruz!” başlıklı perspektif yazısı aslında durumun vahametini ortaya koyuyor.

Cümleyi tam olarak aktarırsak eğer;

“İdeolojik mücadele ve yanlışlar bu bağlamda, sıklıkla ve ekseri olarak yaptığımız hatalardan birinin, siyasi ve teorik mücadeleyi zayıflatırcasına ideolojik mücadeleye ağırlık ve öncelik verme hatası olarak tarif edebiliriz. Ve kanaatimizce, bu hatayı yalnızca belli şartlara özgü değil, genel yaklaşım olarak sergiliyoruz. Yazınsal çalışmalar alanında çıkarılan dergi, gazete gibi mücadele veya örgütlenme araçlarına baktığımızda, diğer devrimci harekete dönük eleştiri tutumu öne çıkarak göze batmaktadır. Daha da ilginci, devrimci hareket safları ve tabanının bu polemik ve eleştirilere daha hevesli, duyarlı-meraklı olup, ilgi gösteriyor olmasıdır. Elbette bu eleştiri ve polemikler, çizgi ve anlayış sorunlarında yürütülmek kaydıyla yadsınamaz önemdedir ve kesinlikle gereklidir. Ancak bunların abartılması ya da siyasi mücadele alanının önüne çıkarılması bir hatadır. Hatanın bir boyutu da politik enerjinin siyasi mücadeleden alınıp ideolojik mücadeleye aktarılmasıyla alan kaymasına düşmesidir. Yani, alan kayması neticesinde siyasi mücadele gücünün bölünerek azaltılmasıdır…” (GAZETE PATİKA)

Bir sınıf hareketi düşününki, ideojik davranmak her zaman kazandırmaz kaybettirir gibi bir sonuç çıkarıyor ve bu sınıf hareketi şimdi aklımızı çalıştıralım diye nasihatlarda bulunuyor. Yukarıdaki paragrafın kendisi dahi ideolojik bir sorun olduğunu, kurulan cümlelerin ideolojik olduğunu ve proletaryayı temsil etmediğini göremiyor mu dersiniz? 

Ya da başat bir şey söyleyelim;

Troçkinin ne günahı vardı, ya Kruşçev? Peki İbrahimin ideolojik kavgaya tutuşup revizyonizm tespitlerine maruz kalanların ne günahı var? Buna mutlaka yanıtınız vardır. Mao’nun Stalin’i %30 hatalı değerlendirmesi ne kadar lüks gereksiz ve abartılı (mı?)

Sonsöz yerine; aynaya sırtını dönüp silüetini gördüğün yanılgısından çıkmadan cepheden bütün parçalara birleşelim çağrısı yapmak aslında birlik istememektir. Olsa olsa bu bir manipülasyon olur, “bakın biz birlikçiyiz fakat diğerleri birlikçi değil” gibi bir sonuca yatmak gerçekten ucuz politika. 

Bu yazıda yazarın hakkını vermemiz gereken bir konu var. Sorunlarımızın bir çoğu örgütsel olarak başladı ve ayrışıma kadar götürdü. Ve fakat yazarımızın yanılgısı şu ki örgütsel sorunların kendisi de ideolojik bir sorun. Bir kalem uyanıklığıyla “İbrahimin neyine karşısınız” gibi bir soruyu da sormayı ihmal etmemiş. Sorun tek başına İbrahime karşımıyız değilimiyiz sorunu olsaydı keşke. Sorun bu değil baylar bu değil. Sorun Marksizm, sorun Leninizm ve onun parti anlayışı, sorun Maoizm… Sorun devrim ve zor ilişkisi, sorun sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü. Sorun legalizm, parlamentarizm, radikal demokrasicilik saplantısı. Saydıkça çoğalan bir denklem, ortak nokta aramaya çalışsak sanırım bu kadar rahat cümleler kuramazdık. Biraz daha basitleştirelim. Marksizm adına Marksizm retoriğini ters yüz edip kanıksatıp sonra “İbrahimin neyine karşısınız” diye bir soruya verilecek en iyi yanıt olsa olsa sizin savunduğunuz İbrahimin her şeyine karşıyız demek olur.

Sonuç itibariyle ilkeli ve ideolojik birlik mi kesinlikle evet, günahlarımızı temize çekecek bir ortaklık mı kesinlikle ve asla hayır! Eşiğini Marksist bilimin oluşturmadığı hiçbir kapı bizim bile isteyerek açıp, sizlerin geçebileceğiniz kapı değildir. Kitleletin duygularıyla oynayacağınıza hiçbir şey olmamış gibi davranacağınıza önce iç birliğinizi pekiştirin ki dışla birleşmenin koşulları oluşabilsin. Tek bir doğru vardır ve ne yaparsak yapalım doğruların bir gün mutlaka açığa çıkma gibi bir huyu vardır buna engel olma şansına kimse nail olamadı.

Bizler Marksist devrrimci komünist dünya görüşüyle doğa ve toplumsal olayları ele alıp, ordan verili koşulların doğru sonuçlarına ulaşırız. Birliği adeta Aleviler’ın “gelin canlar bir olalım” iyi niyet desturuyla ele alamayız. Devrim bilimi Marksizm, Leninizm, Maoizmin kantarına dogru ve yanlışlarımızı koyup tartacağız. Dogru ve yanlışın ideolojik görüngüler olduğunu unutmadan ideolojik mücadele denizine varlığımızın butün içtenliğiyle dalacağız. Öyle kaptan köşkünde pusulası hiç yanlış rota göstermeyen bir kibirle, sağa sola “politik abilik” yapma esasını bir tarafa bırakacaksınız. Varsanız buyrun! Biz hazırız.

Ya da bunca teferruat ve sıkıntıya ne gerek var değil mi, sonuçta hepimiz kardeşiz…

Devrim Yılmaz

Önceki İçerikÇEVİRİ | Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in Enternasyonal Komünist Birlik (EKB)’in Kurulması Konusundaki Tutumu*
Sonraki İçerikHalk İnisiyatifi Çalışmalarından Çekiliyoruz!