Emperyalist/kapitalist barbar gericiliğinin sömürü ve gaddarlığının bir sonucu olarak ortaya çıkan; kanlı savaşlar, sistemleşerek derinleşen doğa ve insan katliamları, göçmenlik sorunları, ezilen uluslar, köleleştirilen işçiler, her gün her saniye yaşanan taciz ve cinsel istismarlar, erkek egemen anlayışın pençesinde ötekileştirilerek yok sayılıp katledilmelerinin sıradan bir hal aldığı kadın ve LGBTİ+lar ve geleceksizliğin dip kuyularına itilen genç kuşaklar gerçekliği acı bir tablo olarak önümüzde duruyor. Ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülenin arasındaki antagonist çelişkinin gün geçtikçe daha da derinleştiği böyle zamanda burjuvazinin bilinçli bir şekilde sonuçlarıyla birlikte ortaya çıkardığı bu yaşamın vahşetini bütün acı detayları ile her anını iliklerimize kadar hissederek yaşıyoruz. Sistem bütün aygıtları ile ırkçı, milliyetçi, yağmacı düşüncelerin yol göstericiliğinde kederi, umutsuzluğu, mutsuzluğu, acı, kan ve gözyaşını büyük bir özen ve de titizlik ile ilmik ilmik örmekte bunu yaşamsallaştırarak doğaya ve bizlere her saniye dayatmaktadır. Sistemin yaşam damarlarını besleyerek daha da büyümesini, büyüdükçe de vahşileşmesini sağlayan bu çıplak realite bütün yapıları ile kan kusmaya devam ediyor. Bu realite ile biçimlenen burjuva devlet terör sisteminin siyasi ve kültürel tahakkümü altında kalarak, geleceğe olan inancını kelepçeleyip geçmişin acı korkusu ve gerici prangaların dayatması altında yaşamayı göze almak zorunda kalan toplumlar ve burjuva sistem kültürü ile bilinçleri dağlanmış kitleler bir yandan geleceksizliğin yaratmış olduğu umutsuzluğunun ortaya çıkardığı kaos ile cebelleşirken diğer yandan korkunç bir yoksulluk ve bu yoksulluğun kusmuş olduğu açlık ve sefaletin hakimiyetinde horlanarak yaşam mücadelesini vermeye çalışıyor. Bu gerici sisteme karşı dipte biriken bir öfkenin var oluş gerçekliği göz ardı edilemez lakin kitlelerin bir bütün olarak dost düşman ayrımını yapamamaları ve ayaklanışlarının ise kendiliğindenliğinin egemenliğinde hüküm sürdüğü bu durum sistemin kendisini devam ettirmesi bakımından önemli bir nokta. Keza ezilenlerin sistemi al aşağı edeceği kahredici örgütlü güçten yoksun oluşları ezen sınıf düzenini gün geçtikçe güçlendirerek daha da azdırmaktadır… Bu azgın sömürü vahşetini tümden ortadan kaldıracak olan güç ise her yönü ile nitelikli Komünist bir partinin kendisidir.
Kitlelerin bilinç ve örgütsüzlüğünü; bilinçli, teorik bir örgütlülüğe çevirerek her türden gericilikten kurtaracak olan Komünist parti ve bu parti ile bütünleşecek ezilenlerin mücadele gerçekliği bir ihtiyaç olarak önümüzde durmakta. Kitlelerin bu ihtiyacı karşılandığında önlerinde hiç bir ezen ve sömürücü güç duramayacaktır. Bu zamana kadar gericiliğe karşı örgütlenmeyi başarmış bir halkın yenildiğini tarih yazmamıştır. Dolayısı ile burjuvazinin hâkimiyetinde yaşanan bu süreç geçicidir.
Geçicidir çünkü burjuvazi sahip olduğu zulüm düzeni ile kendi sonunu hazırlamaktadır. Öyle ki ezerek sömürdüğü ve kırımdan geçirdiği bütün sınıflar onu gömeceği mezarı kazmak için o Komünist Parti’nin önderliğinde er ya da geç bir araya gelecek ve onu tarihin çöplüğüne gönderecektir. Bu uzun bir zaman dilimine yayılacak bir mücadele ile gerçekleşebilecek bir şeydir. Bu zaman içerisinde kitleleri bilinçlendirerek bu yönlü seferber edecek olan parti öncelik ile MLM ideolojisini derin bir özgünlük ile özümsemeli sonra bu özümsemeyi doğru öncü/önderlik rolü ile bütünleştirmeli sonrasında ise onları ezen burjuva terör devletine karşı faşist devleti bütün türevleri ile yıkmanın bir zorunluluk olduğu gerçekliğini kitlelerde açığa çıkartmalı. Bunun sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için de öncelik ile komünal örgütlülüğün kendi iç sorunlarının çözümüne yönelerek burjuva sistemin yapı içerisindeki örgütlülüğünü örgütsüzleştirip güçlü bir devrimci kültürü örgütlemeli ve bu örgütlü ideolojinin rehberliğinde mücadeleyi her yönü ile büyütüp komünizme kadar sürekli hale getirebileceği bilinci kadrolaştırarak önderliğe akıtma zorunluluğunu kavramalı. Kavramalı ki emin adımlarla ilerleyebilsin. Bu ilerleme sağlandıkça gerici burjuva devlet hakimiyetinin geçiciliği bir gerçeklik olarak dahada berraklaşsın.
Türkiye / Kuzey Kürdistan’da kendisini komünist olarak tanımlayan birçok yapı vardır ve bu yapılara rağmen kitleler sisteme karşı güçlü bir karşı koyuşu sağlayacak bir bilince erişebilmiş değildir. Şüphesiz bunun birçok nedeni vardır. En önemli neden merkezileşmiş komünist ideoloji, siyaset ve örgütten yoksunluktur. Başka bir neden ise Yine bu partilerden bir kısmı düzen içine çekilip revizyonizmin bataklığında reformist kulaçlar atıp şovenist ruh ile bütünleşirken bir kısmı ise kendiliğincinden bir tarzın mahkümiyetinden kaynaklı doğru yolu izleyememesi ile kitleleri düzene hapsederek pasifliğe itmesidir. Bunlar kitlelerin sistem karşısında ki örgütsüzlüğünün beli başlı nedenleridir.
Komünist Bir Yapının Kendi İçindeki Çizgisi, Sistem Kültürünü Aşamıyorsa Proleter Sınıf Bilincini Yakalayamaz
Başka bir yan ise bir parti istediği kadar ortaya doğru keskin teoriler koysun ama bu yapının içinde dedikodu hâkimiyet haline gelmiş, yoldaşlık ilişkisi zedelenmiş, güvensizlik duygusu derinleşmiş, burjuva bürokrat kültür avazı çıktığı kadar bağırıyor ise o teoriler hiç bir şekilde ete kemiğe bürünmez/bürünemez ancak cansız kâğıt sayfalarını süsler. Teorileri somut koşulların somut tahliline uygulamalı ama bu uygulama söylemselliğin dışına çıkarak devrimci kültür ile bütünleşip pratik sahadaki yerini almalı. Ortaya konulan yenilikler eskinin yükünden arındırılmalı, yoldaşlık ilişkileri, tarz ve yöntemler ötekileyen değil birleştiren olmalı, bu anlayışı kolektif iradenin öncülüğünde teori ile birlikte sistemsel bir şekilde her bir kadroya samimi derin bir özgünlük ile kavratılmalı. Teori yeni gelen örgütlülük ile bütünleşmeli devrimci anlayışa göre biçimlenmeli. Bu biçimlenme kitleyi de devrimci yönde şekillendirir. Öyle ki devrimci kültür kolektif yapıyı, bu yapı kendi kadrolarını kadrolar ise örgütlülüğü ile birlikte kitleyi ileri taşır. Bilinçlenen parti tabanı ve kitle birbiri ile sağlam bir şekilde bütünleşerek, yanlışlarını görme, eksikliklerini giderme, özeleştiri ve eleştiriyi bir silaha dönüştürerek söz ve karar alma bütünseliğinde komünal yapıyı ve kendi kendisini yönetebilme gerçekliğini yakalar. Örgütlü her bir yoldaş sırtını diğer yoldaşlarına kayıtsız, şartsız yaslayabilecek güven, saygı ve sevgiyi kendisine ilke edinmesi gerektiğini net bir şekilde kavrayarak bunun ne denli önemli olduğunu anlar. Bunu kavrayan/kavratan, içselleştirerek kitle ile buluşturan/buluşturulan anlayış ancak sisteme ve sistemin her türlü tahakküm anlayışına karşı onu yıkmayı hedef haline getiren bir güç ile topyekûn bir meydan okumaya dönüşebilir ki bu su götürmez bir gerçekliğin de kendisidir. Bu kültürün değişim ve değiştirme zorunluluğunu kavrayamayan bir parti ya da bu partide örgütlü bir devrimci burjuva sistem kültüründen kendisini arındırarak değişmiyorsa, düşün dünyasını değiştiremiyorsa başkasını da değiştiremez. Yoldaşlarını ileri taşıyamaz parti içinde sağlam bir yoldaşlık ilişkisi kurmaz/kuramaz. Zamanında bunun önüne geçilmeyip müdahale edilmez ise;
1. Sorun kişi ya da kişiler ile sabit kalmaz virüs gibi yayılır ve bir alışkanlık halini alarak asalak bir kültüre dönüşür.
2. Yine devrimci saflarda boy veren bu gerici burjuva kültürü yok etmeyip devrimci kültür bilincini inşa etmek yerine bu sorunu görmezden gelen, gerek kadrolarını gerekse de her bir faaliyetçisini kirli kültür bilinci ile baş başa bırakan iradeler devrimci kurumlarda sistemi ve sistemin kullandığı yol, yöntem ve araçları gündemleştirerek pratiğe döker ve burjuva gerici kültür anlayışını devrimci saflardaki varlığının er ya da geç iktidara gelmesine vesile olur. Bu devrime ve devrimci kültüre net bir yabancılaşmadır.
3. Zaman ilerledikçe bu yabancılaşma o denli derinleşir ve güçlenir ki tüm kolektif örgütlülüğünün geriye düşmesine neden olur. Öyle ki hem parti hem de parti kitlesi gerek teorik gerek kültürel olarak yabancılaşıp sistemden kopamadığından o sistemi öyle ya da böyle yeni bir biçimde yeniden üreterek onu canlı tutar. Bu sistemin devamı noktasında elinde bulundurduğu asıl silahtır. Bu silah sonraki aşamada saflarda hukuksuzluğu hukuk haline getirecek, örgütsüzlüğün örgütlenmesini başlatacak, gerici anlayışı gün geçtikçe derinleştirecek, derinleştirdikçe bilinçleri karartacak, karardıkça da artık gerçekliğin devrimci yönünü görünmez kılacaktır.
4. Bu geriye düşüş burjuvazinin türlü yollardan şekillendirerek cinsiyette getirdiği gerici eril egemenlik iradesi yani erkekliğin talan, işgalci, katliamcı vb. bunların kültürel yönlerini de engelleyemez. Aksine bunları yoldaşlarına karşı kullanarak bir baskı aracına dönüştürüp fikirlerin dile getirilmesi dahi kırıcı bir üslup ile engellenip parçalayıcı anlayışın yönetici beyinlere hükmetmesine izin verecek. Bu demokratik merkeziyetçiliğin dumura uğradığının net berrak bir ifadesidir.
5. Derinleşen geriliğin teshiri altındaki örgütlülük komünal örgütlülükte ortaya çıkan sorun/sorunların çözümü noktasında bırakalım her hangi basit bir düğümü çözmeyi, o düğümü gevşetme kabiliyeti bile gösteremez. Çünkü Devrimci yol, yöntem, tarz yok olmuş pragmatizm baş göstermiş, kişi, kişilerin çıkarları ön plana çıkmış ve içerdeki güven dağılmıştır artık.
6. Bunun devamında yaşanan durumun kendisi örgütlülüğü parçalar, böler, lime lime keser. Devrimci kültürü burjuva kültür içinde aşındırır. Samimiyeti baltalar, un ufak eder ki parti birlikteliğine dair zerre bir şey de ortada bırakmaz. Peki; kendi içinde birlik olamayan başka yapılar ile birlikler sağlayabilir mi? Bu mümkün değildir. Olsa bile ilkesizliğin gölgesindedir ve samimi olmaz. Diyelim bu sorunları bağrında taşıyan bir parti başka bir yapı ile birlik yaptı. Burjuva kültürü hâkim kılarak eksikliklerini görememiş bunları yıkıp aşamamış, devrimci düşünceleri ezerek onlara hükmeden tekçi gerici sisteme ait o asalak geri düşünceler er ya da geç elinde keskin bir balta ile dalları budayıp, biçmek için tekrar geri gelecek ve o birliği de parçalatacaktır. Bu öyle bir tahribat yaratır ki durum hem kolektif örgütlülüğü hem de ezilenler cephesinde büyük bir yıkım ve güvensizliğe dönüşür. Çünkü Ezilenlere önderlik edecek olan devamlılığı ve örgütlülüğü sağlam, ilkeli komünist bir iradenin olmayışı kitleleri düzenin pisliğine sürükler.
Bir parti bütün yanları ile ancak kendini sistemden koparabilirse kitleleri de her türden gericiliğe karşı örgütleyebilir ve bu örgütleme ile onları köklü devrimci değişim mücadele kanallarına akıtarak ileri taşıyabilir…
Bununla yüzleşmeye cesaret edemeyenler gelişemez, ilerleyemez. Yarınlarımızın güzel olacağını söylüyorsak o güzelliği yaratacak devrimci, samimi kültürü, yoldaşlığı, ilkeli birlikteliği bugünden inşa etme zorunluluğu bizlerde dâhil her bir devrimcinin omuzlarındadır. Yoksa o kötürüm anlayışlar halkların güzel gelecek zamanını suskunluğa gömerek köklü bir iradeye dönüşecektir ki buda başka bir acı gerçektir. Devrimci kurumlar içerisinde istenildiği kadar bu durumlar görmezden gelinip inkâr edilerek yok sayılsın lakin bu bir gerçek hem de çırılçıplak bir gerçek. Yine Devrimci yapılarda, erkeklik, bürokratizm, şefçilik, şiddet vb.nin ortaya çıkmasının büyük yaralar olduğunu yukarıda ifade ettik.
Şimdi bu yara devrimci yapılarda oluşmuş. Oluşmuş fakat yaranın tedavisi ise bellidir. Lakin yara bile ve isteyerek tedavi edilmemektedir. O yara gün geçtikçe kurtlanıyor ve daha derinleşerek çürüme hızlanıyor. Sevgisizlik, küçümseme, yoldaşlıktan yoksun, benmerkezci, bencil, narsist, kibirli bir anlayış müridleşerek irinin aktığı gibi o yaradan akıyor. İrinleşerek akan bu anlayış süzüldükçe devrimcilere olan güven azalıyor ve kitleler itaatlaşarak sisteme daha bir entegre oluyor…
Komünistlerin Bu Sorunlara Güncel Yaklaşım Tarzları
Ortaya çıkan bu sorunların çözümü noktasında soruna sebebiyet veren meselelerin gerici kültürel özünü şekillendiren karargahların kaynağını ısrarla görmezden gelerek, o karargahlarda boy veren zehirli fikir anlayışlarını yok etmeyi amaç edinmek yerine allayıp pullayıp söze; “mış, muş, ama, fakat, lakin” ile başlayarak çözüm üretiyormuş gibi yapıp, sözde tarafsızlık adı altında doğruyu yanlışla bir tutup sorunu sorun yokmuş gibi göstererek saklayıp, bunun sanki normal bir şeymiş gibi ” sanatsal bir üslup ile estetikleştirip” usta bir şekilde doğruları yanlış içinde eritip ilkeselliği, “proleteryanın yiğit” eril anlayışın avuçlarına narin bir şekilde teslim etmekten geri durmayıp MLM’nin, onca söylem, teori ve pratiğinin gözleri önünde ilkeyi/ilkeselliği göz göre göre hücrelere çekerek orada boğdurtan, boğdurduğu bu ilkelerden de samimi çözümler bekliyormuş gibi yapmak bir yandan ziyadesi ile mide bulandırırken diğer yanı ile de bu gerici karargâhlara kan taşıyıp onları güçlendiren bir özne durumuna getirmektedir… Bu sözde “samimi” bazı zatı muhteremlerin mangalda kül bırakmayan yine sözde çözüm önerileri en ufak bir rüzgârda o kül ile birlikte savruldu/savrulmaya da mahkûmdur. Bunu net bir şekilde gördük. İlkeli çözümlere evet ama ilkesizlik kabul edilemez. Sorunlara samimi ani gereken ilkeli çözümler geliştirmek komünistler için zorunlu ve gereklidir. Zira samimiyet, önem ve değer burada açığa çıkar. İlke/ilkesellik zamana, ana ve kişilere göre esnetilecek bir şey asla değildir. Bu esneklikte ısrar edenler kapanmaz derin yara izlerine neden oldu/oluyor. Bugün devrimci kurumlar içerisinde yaşamsal örneklemeleri ile bizleri bürokratizmin kalbinde tarihi bir yolculuğa çıkartarak pragmatizmin rüzgârına yelken açıp emin, cüretkâr, küçümseyici ve kibirli adımlar ile ilerlemeye devam eden her gün tahakkümün ve tahammülsüzlüğün yeni biçim varyantlarını sergileyip eskinin enkazına yeni enkazlar ekleyerek, yeniliklerden çokça bahis edip ama pratik sahada buna kapalı olan ve eski tarz hatalı yaklaşımlardan kendini dirhem arındırmayıp zerre de ders çıkartmayan/çıkartmak gibi bir amacı da olmayan ve anlayış olarak kurumları müzeye dönüştürme çabası veren bu yaklaşımlar Türkiye/Kuzey Kürdistan Devrimci Hareketine verdiği zarar sarsılmaz bir irade gerçekliği ile karşımızda bir anıt gibi duruyor.
Ne yapmalıyız? Mücadeleyi adım adım kemiren ve çürüten bu anlayışlar saflardan iki çizgi mücadelesinin bir iradeye dönüştüğü Maoist bir yöntem ile ancak bertaraf edilebilinir. O karargâhları amasız, fakatsız gibi içi boş nedenselliğin hakimiyetine girmeden kitle önünde, kitlelerin katılımı ile bombalamaktan geçen bu yöntem gençliğin ufuk açıcı fikir ve iradesi ile yeni bir atılım ve kararlı devrimci çıkışına yol açarak ezilen sınıflarla birlikte ete kemiğe bürünüp güçlü bir maddi güce dönüşeceğine olan inancı taşıma cüreti ile geriyi bertaraf edip ileri atılımları yakalamanın zamanını getirecek. Buna cesaret edemeyenler geleceğe dair hiç bir ilerleme sağlayamazlar… Bir kez daha önemle belirtmekte fayda var ki bütün bezginliği, bitkinliği ve tükenmişliği ile mücadele ve bu mücadelenin geleceğine olan güveni yitirmiş kitleleri dirilterek ayağa kaldırmanın yolu sistemin bütün türevsel yanlarını saflarımızdan söküp atarak ezilenlere güven vermekten geçiyor. Zamana güne ve saate sarılarak sarsılmaz birlikler ile kitlere gitmek. Bıkmadan usanmada bir kez daha gitmek ve yine gitmek. Bu bizleri başarı, güven, yoldaşlık ve çelikten bir iradeye dönüştürerek, Maoizm’in sarsılmaz kavrayışı ile güçlü komünist bir parti etrafında bütünleştirecektir. Bu bütünleşme ezilenlerin kendisini ezenlere karşı nice zaferler kazanarak gerçek özgürlüğe güçlü adımlar atacağının teminatıdır. O halde Maoizmde ısrar ederek devrimcileşelim, ileri atılalım ve zafere yürüyelim…
BORAN KIZILDAĞ